GEÇMİŞTE YAPILMASINA ENGEL OLUNAN DEVRİMLER IŞIĞINDA GÜNÜMÜZ TÜRKİYESİ YAZI DİZİSİ 2. BÖLÜM: TOPRAK REFORMU

GEÇMİŞTE YAPILMASINA ENGEL OLUNAN DEVRİMLER IŞIĞINDA GÜNÜMÜZ TÜRKİYESİ YAZI DİZİSİ

2. BÖLÜM: TOPRAK REFORMU

Yazı dizimizin 1. bölümünde değindiğimiz üzere; Köy Enstitüleri, köy çocuklarını okutmak ve eğitmek amacı ile kurulmuştu. Ancak bu amacının yanında çok daha önemli ve de açıklanmayan bir amaç daha vardı: Toprak reformu gerçekleştiğinde üretimi örgütleyecek ve sürdürecek kadroları yetiştirmek. Peki, neydi bu Toprak Reformu ya da Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu olarak anılan kanun. İşte yazımızın okuyacağınız bu ikinci kısmında Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu ya da daha bilinen adıyla Toprak Reformu ele alınacaktır. Bunun yanında reformun amacı, kapsamı ve de kimlerce-neden yok edildiğinden bahsedilecektir.

Mustafa Kemal Atatürk, 1 Kasım 1928’de TBMM’nin 3. dönem 2. toplantı yılını açarken: “Doğu illerimizin bir kısmında oluşturulan genel müfettişlik faydalı olmuştur. Cumhuriyetini kanunlarının emniyetle sığınılacak yegâne yer olduğunun anlaşılması bu yörede huzur ve gelişme için esaslı bir başlangıçtır. (O, Doğu illerindeki huzursuzluğun buralardaki feodal düzenin devam etmesi sebebiyle olduğunu görmüştü. C.A.) Yeni faaliyet devrimizde, gerek bu yörede, gerek memleketin diğer kısımlarında toprağı olmayan çiftçilere toprak sağlamak meselesiyle önem vererek meşgul olacaksınız. Hükümetin şimdiye kadar bu yolda devam eden gayretini, tedbirlerimizle, daha çok arttırma konusunda başarılarınızı temenni ederim diyordu.[1] Bu sözlerinden de anlaşılacağı üzere Toprak Reformu, Atatürk’ün sürekli olarak gerçekleştirilmesini istediği devrimlerdendi.

Ulu Önder, 1 Kasım 1929’da TBMM’nin 3. dönem 3. toplantı yılını açarken; “Çiftçiye arazi vermek de hükümetin ara vermeden takip etmesi gereken bir iştir. Çalışan Türk köylüsüne işleyebileceği kadar toprak sağlamak memleketin üretimini zenginleştirebilecek başlıca çarelerdendir”; 1 Kasım 1936’da 5. dönem 2. toplantı yılını açarken ise: “Toprak Kanunu’nun bir neticeye varmasını Meclis’in himmetinden beklerim. Her Türk çiftçi ailesinin geçineceği ve çalışacağı toprağa sahip olması, behemehâl lazımdır. Vatanın sağlam temeli ve imarı bu esastandır” diyordu.[2]

1 Kasım 1937’de TBMM’yi açış konuşmasında: “Bir defa memlekette topraksız çiftçi bırakılmamalıdır. Bundan daha önemli olanı ise, bir çiftçi ailesini geçindirebilen toprağın, hiçbir sebep ve suretle, bölünemez bir mahiyet alması. Büyük çiftçi ve çiftlik sahiplerinin işletebilecekleri arazi genişliği, arazinin bulunduğu memleket bölgelerinin nüfus yoğunluğuna ve toprak verim derecesine göre sınırlandırmak lazımdır” demekteydi.

         Açıkça görüldüğü üzere Mustafa Kemal Atatürk, 1928’den vefatına kadar TBMM’yi Toprak Reformu konusunda uyarmış ve yasa için hazırlıklarda bulunmuştu. Bu hazırlıklardan en bilineni, Köy Enstitülerini incelediğimiz 1. Bölümde değinilen, 1937 tarihinde Hükümetin “Gizli” ibareli bir yazıyla Milletler Cemiyetindeki Türk Delegasyonu aracılığıyla hangi ülkelerde toprak reformu yapıldığını, ne gibi yöntemler uygulandığını, başarılı ya da başarısız olmuşsa nedenlerini ve Türkiye için ne gibi önerilerden bulunulabileceğini Milletlerarası İş Teşkilatından sorması olayıdır. Bilindiği gibi bunun sonucunda Türkiye’de Toprak Reformunu yapılmasında takip edilecek yöntemi madde madde özetleyen Mösyö Olindo Gorni’nin raporu ortaya çıkmıştı. Ayrıca rapor doğrultusunda ilk Köy Enstitüsünün Atatürk’ün sağlığında, 1937’de İzmir Kızılçullu’da açıldığını da belirtelim.

            Atatürk’ün sözlerinden de anlaşılacağı gibi, Toprak Reformundan güdülen amaç, topraksız köylüyü toprak sahibi yapmaktı. Bu uygulama ile büyük toprak ağalarının toplumsal ve siyasal etkinlikleri ortadan kaldırılmak, bulundukları bölgede iktidar olan bu kişilerin merkez üzerindeki baskısı ve gelişme önünde oluşturdukları engeller yok edilmek isteniyordu. Feodal yapılar yıkılmalıydı. Doğu illerinde görülen isyanlarda bu yapıların rolü çok açıktı.  4753 sayılı Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu’nun gerekçesi de bu konuda çok açıktı: “Arazi mülkiyet rejiminin ve onun doğurduğu mülkiyet yapısının bir memleketin iç politikası ile de ilgisi vardır. Elverişsiz bir arazi mülkiyeti bünyesi kişiler ve devlet arasında anlaşmazlıklara yol açabilir. Büyük arazi mülkiyetine dayanan mahalli güçlerin devlet otoritesinin zayıflamasına yol açtığı çok görülmüştür” demekteydi.

            Gorni Raporunun yanında ve öncesinde Toprak Reformu ile ilgili ilk önemli ve kapsamlı girişim Atatürk’ün sağlığında 12 Kasım 1935 tarihli İskân –Toprak Kanunu Tasarısı idi. Bu tasarı İçişleri Bakanlığı tarafından hazırlanmıştı. Tasarı, gizli tutulmuş ve yalnızca güvenilir kimselerin görüşlerinin alınması yoluna gidilmişti. Bu proje, tarımsal üretimin arttırılmasını amaçlayan bir düzenlemeden çok, idari amirlere büyük yetkiler tanıyan bir proje idi. Projenin uygulanması durumunda büyük tepkiler yaratabileceği düşünülmüş ve yasalaşmasından cayılmıştı. Bunun yerine bir Toprak Reformu için ön hazırlıklar yapılması ve önlemler alınması gerektiğine karar verilmişti. Büyük Toprak Sahiplerini uyandırmamak, kanunu mümkün olan en büyük soğukkanlılıkla hazırlayıp devreye sokmak için böyle bir yola başvurulmuş olabilir.[3] 

          Ancak bu arada devlet, topraksız köylüye toprak dağıtımına da başlamıştı. 1925 Bütçe Yasası’yla yetki alan Cumhuriyet Hükümeti, daha önce çıkarılmış 716 sayılı yasaya dayanarak, göçmenlere ve topraksız köylüye torak dağıtımı çalışmalarına girişmiş, 1934 yılına dek 6.787.234 dönüm tarla, 157.422 dönüm bağ, 169.659 dönüm bahçe dağıtılmıştır. 1938’e dek köylüye 2.999.835 dönüm daha toprak dağıtılmıştı.

            Büyük Toprak Sahipleri, ellerindeki topraklara Osmanlı Devleti zamanında el koymuşlardı ve bu durum Cumhuriyet Rejiminin anlamı ile bağdaşmıyordu. Sağlıklı bir toplum için kendi topraklarını işleyen ve ekonomik olarak güçlenmiş bir köylü sınıfına gereksinim vardı. Kaldı ki topraksız köylüler, toplumsal düzende sıkıntılar yaratabilirlerdi. Köylünün toprak sahibi yapılması ile köyünde yerleşik olarak kalması sağlanabilecekti.[4]

            4753 Kanun Numaralı Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu Atatürk Döneminle başlayan hazırlıkların bir meyvesi olarak 11/ 06/ 1945’te TBMM’de kabul edildi. Ama uygulanamadı. İnönü, bu yasanın uygulanmaması için elinden geleni yapmakta gecikmeyecekti.

ÇİFTÇİYİ TOPRAKLANDIRMA KANUNU HÜKÜMLERİ VE YORUMLAR

Yasanın amaçları arasında, 1. Maddenin C fırkasında: yurt topraklarının sürekli olarak işlenmesini sağlamak bulunmaktaydı. Bu hükmün konulmasının en önemli nedeni elindeki büyük toprakları işlemeyen ya da bir bölümünü işlemeyen toprak sahiplerini üretime zorlamaktı.

7. Maddede: Dinlendirme, nadas, askerlik ve belgelendirilmiş uzun hastalık gibi makbul bir özür olmaksızın üst üste üç yıl birinci fıkra hükmüne göre değerlendirilmeyen arazi işlenmiyor sayılır denilmekteydi. Bu topraklar da topraksız köylüye dağıtılacaktı.

8. Maddede dağıtılacak arazi belirlenmiş ve şöyle sıralanmıştı:

    a) Devletin hüküm ve tasarrufu veya özel mülkiyeti altında bulunup kamu işlerinde kullanılmayan arazi;

    b) Bir veya birkaç köy, kasaba veya şehrin ortalamalı olan arazinin ihtiyaçtan fazla olduğu Tarım Bakanlığınca belirtilen parçası;

    c) Sahibi bulunamayan arazi;

    d) Devletçe kurutulan sahipsiz bataklıklardan kazanılacak arazi;

    e) Göllerin kuruması ve nehirlerin doldurmasıyla elde edilecek arazi;

    f) Bu kanun hükümlerine göre kamulaştırılacak arazi.

14. Madde ve izleyen maddeler ise, kamulaştırılacak arazilerle ilgili idi. Madde 14’ün C fırkasına göre: Gerçek kişilerle özel hukuk kişilerine ait araziden beş bin dönüm geçen parçalar kamulaştırılacaktı. Böylece toprak mülkiyetinin üst sınırı 5 bin dönüm olarak belirlenmekteydi.

Aynı maddenin D fırkasında ise: Bu kanunun yürürlüğe girmesinden sonra işlenmeyen arazi. Kamulaştırılan arazideki yapı ve tesislerden kahve, han, dükkân, değirmen ve fabrika gibi zirai işletme ile ilgili olmayanlar; bağ ve bahçeler, zeytinlik ve palamutluklarla okaliptüs ve kavaklık gibi ağaçlıklar kamulaştırma dışında bırakılır deniliyordu. Bu hüküm de, elinde geniş toprak bulunduran lakin üretimde bulunmayanlara yönelikti.

15. Madde, kamulaştırma yapılacak bölgeleri geniş ve dar topraklı olmak üzere ikiye ayırıyordu. Geniş topraklı bölgelerde 5 bin dönümden fazlası kamulaştırılırken, 16. Maddeye göre: dar topraklı bölgelerde 2 bin dönümden fazlası kamulaştırılabilecekti.[5] 

17. Maddede: Topraksız ve az topraklı olan ortakçılar, kiracılar veya tarım işçileri tarafından işlenmekte bulunan arazi, o bölgede 39 uncu madde gereğince dağıtmaya esas tutulan miktarın kendi seçtiği yerde üç katı sahibine bırakılmak şartıyla yukarda yazılı çitçi ve işçilere dağıtılmak üzere kamulaştırılabilir. Sahibine bırakılacak olan arazi 50 dönümden aşağı olamaz deniliyordu. 39. Madde, hiç toprağı olmayanları ya da kendisini ve ailesini geçindirmeye yetecek büyüklükte arazisi olmayanları tanımlıyordu. Böylece topraklarında köylüleri çalıştıran ağaların elinden 50 dönüme kara olan toprakları alınıyordu.

34. Maddede kendilerine toprak verilecekler sıralanmıştı. En öncelikli gruplar şunlardı: a) Kendisinin veya ailesinin hiç arazisi olmayıp başkalarının arazisinde ortakçılık, kiracılık yapanlar:

    b) Kendisinin veya ailesinin arazisi yetmeyen çiftçiler;

    c) Tarım ve Veteriner Fakültesi ile okulları veya Tarım Bakanlığınca tanınmış tarım kuralarını bitirenlerden arazisi olmayanlar veya yetmeyenler;

    d) Tarım işçiliği ile geçinenler;

    e) Aile dışında kalmayı tercih eden fürular;

    f) Göçebeler ve göçmenler ve göçürülenlerden

    g) 59 uncu madde hükmüne göre miras ortaklığından ayrılanlar.

35. Madde’de ise aynen şöyle deniyordu: Arazi verilmesinde yukarda ki maddenin her bendi içinde de aşağıdaki sıra gözetilir:

    a) Çocuk sahibi olanlar;

    b) Evi ve yeter miktarda istihsal araçları bulunanlar;

    c) Evi olup yeter istihsal araçları bulunmayanlar;

    d) Yeter istihsal aracı bulunup ta evi olmayanlar.

Bu kişilerin kendi topraklarının sahibi olmaları demek, toprak ağalarının ırgatsız, işçisiz kalmaları demekti.

Toprakları kamulaştırılarak köylüye dağıtılacak olanların tepkisini çeken bir başka maddede 45. Madde idi. Bu maddeye göre: kamulaştırma bedeli “Toprak Tahvilleri” adını taşıyacak Hazine tahvilleriyle 20 yılda eşit taksitlerle her yıl 30 Eylül’de ödenecekti.

47. Maddede: Arazi verileceklere kuracakları işletme, yapı ve tesislerini meydana getirmek, bunların onarılmasını ve işletmenin yıllık işletilmesini sağlamak üzere Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankasında kurulacak özel bir fondan kredi açılır.

    Kuruluş ve onarma kredisi 25 ve yıllık işletme kredisi üç yıla kadar vadeli olabilir.

    Bu kredilerin açılma şekillerine ve miktarlarına ve % 5 i geçmemek üzere faizlerine ilgili esaslar Maliye, Tarım ve Ticaret Bakanlıklarınca birlikte belirtilir denilirken, 49. Maddede: Küçük arazide işletme kuracaklara yetecek ölçüde canlı ve cansız demirbaş ve istihsal malzemesi Türkiye Zirai Donatım Kurumu tarafından tedarik edilerek taksitle ödenmek üzere verilir deniliyordu.

50. Maddede ise: Tarım Bakanlığının ıslah istasyonlarında, fidanlıklarında ve hayvan yetiştirme müesseselerinde yetiştirilen iyi cins tohumluk, fidan ve damızlık hayvanlardan dağıtılacaklar yeğlikle bu kanun gereğince topraklandırılmış olanlara verilir denilmekteydi.[6]

Sıraladığımız maddelerden bizim çıkardığımız sonuç: Çiftçiyi Topraklandırma Kanununun, adeta, feodal düzenin idam fermanı olduğudur. Böyle bir kanun karşısında Ağalar harekete geçtiler…

TOPRAK REFORMUNUN YOK EDİLMESİ

4 Haziran 1945 tarihli TBMM oturumunda Başbakan Şükrü Saraçoğlu şu sözleri söyleyecekti: “Toprak sahibi arkadaşlardan 7–8 kişi Başbakanlığa geldi. Adnan Menderes ve Emin Sazak da aralarında idi. Hepsini dinledim, hepsi birbirinde ayrı şeyler istedi. Bunların hepsine peki demiş olsam orta yerde Toprak Kanunu kalır mı diye sordum. Kalmaz, dediler. Aralarında ufak bir tartışma oldu. Hazırlıksız gelmelerinin bu sonucu yarattığını söylediler ve özellikle Adnan Menderes son bir gayretle işçilere toprak vermemek ve verdirmemek için elden gelen gayreti sarf etti”. Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan’ın o ünlü Dörtlü Takriri de bu olaydan sonra verilecekti. Bunlar CHP’den ayrılıp ve Demokrat Parti’yi kuracaklardı.

Toprak Reformunun yapılabilmesi için önce dağıtılacak, kamulaştıracak toprakların ve bu toprakların kimlere dağıtılacağının belirlenmesi gerekiyordu. Bu konu da bir de tüzük çıkarılmalıydı. Öte yandan CHP içindeki tüm toprak ağaları Demokrat Parti’ye geçmemişlerdi.[7] Bütün bunlar yasanın uygulanmasını engelliyordu. Dağıtılabilen az miktardaki topraklar devlete ait olanlardı. Oysa yasanın amacı feodal düzeni yok etmekti.

İnönü tarafından 13 Ekim 1947 yılında Başbakanlığa getirilen Hasan Saka, yasanın amacından saptırılacağını şöyle belirtmiş ve büyük toprak ağalarına rahat nefes aldırmıştı: Ziraat meselesi ile ilgili olarak, başlamış olan çiftçiyi topraklandırma işine adalet dairesinde devam edilecek ve devlete ait arazinin ilk önce dağıtılacağı göz önünde tutulacaktır.”[8] CHP, bir yandan Çiftçiyi Topraklandırma Kanununun uygulanmasını geciktirirken, öte yandan kanunun bazı hükümlerini değiştirip reformcu niteliğini zayıflatıyordu. 1947 yılında itibaren sadece devlete ait araziler dağıtılmaya başlanılmıştı.

CHP, 22 Mart 1950 tarihinde 5618 sayılı yasa ile Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu’nun 17. Maddesinde yer alan 50 dönümden büyük toprakların kamulaştırılabileceği hükmünü kaldıracaktır. Böylece CHP’lilerin Atatürk’ün buyruğu olduğunu Meclis Genel Kurul Kararı ile belirttikleri devrim hareketi tamamıyla yok edilmişti.[9]

Bugün Toprak Ağaları eskisinden daha da güçlülerdir ve TBMM’nin Ceylan Derisi koltuklarında sözde demokrasi oyununu oynamaya devam etmektedirler. Bunların içinde 10 binden fazla silahlı adama sahip olan Aşiret reisleri bulunur ve adeta Orta Çağ Avrupa’sında görülen feodal prensler gibilerdir.

Eğer İnönü ve onun atadığı başbakanlar Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu’nu madde madde uygulasalardı. Bu manzaralar ve bugün Güneydoğu’daki durum yaşanmazdı. Halk cahil ve aç kalmaz ve meclis’in milletvekili görünüşü böyle olmazdı.

Toprak Reformu ve Köy Enstitüleri Projeleri sonuna kadar sürdürülseydi ekonomik sorunları olmayan, eğitimli, bunun doğal sonucu olarak, bilinçli, geçmişini bilen ve gününe, geleceğine sahip çıkan bir millet olabilirdik.

Bunlara bağlı olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin siyasi tarihi çok daha farklı olurdu ve Türkiye: demokrasi oyunu oynanan, ucu Amerika’da bulunan tarikatların gündemine yön verdiği, ekonomisiyle, siyasetiyle, her şeyi ile bir sömürge olmak yerine, dünya siyasetine etkin rol üstlenen ekonomik ve askeri güç olur, aynı zamanda güçlü bir ulus-devlet haline gelebilirdi.

Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu tasarısı TBMM’de görüşülürken ilk karşı çıkan, Büyük Toprak Ağası Cavit Oral’dı. Aynı Cavit Oral, 8 Haziran 1948’de İnönü tarafından kurdurulan 2. Hasan Saka Hükümetinde Tarım Bakanı olacaktı.[10] Yani, köylüyü toprak ağalarının elinden kurtarmak için çıkarılan yasanın uygulaması, bu yasayı yıkmak isteyen ağaların eline bırakılmıştı. Kurda Kuzu emanet edilmişti. 

NOT: 3. Bölümde ABD ile Yapılan Eğitim Antlaşmalarından bahsedilecektir.

CAHİT ALPTEKİN

KAYNAKÇA

Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri C.I: TBM Meclisinde ve CHP Kurultaylarında (1919-1938); Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Yayınları, İstanbul 1945

Çetin Yetkin, Karşıdevrim 1945-1950, Otopsi Yayınları, İstanbul 2002.

Hüseyin Gündür Öklem, Olayazdı Köy Enstitüleri Yaşasaydı Bugün Türkiye Nasıl Olurdu?, Yeniden Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Yayınları, Antalya 2009.

Metin Aydoğan, (2006): Küreselleşme ve Siyasi Partiler, Umay Yayınları, İstanbul.

Metin Aydoğan, (2008): Türkiye Üzerine Notlar 1923-2005, Umay Yayınları

M. Lütfi Engin, Hasanoğlan Köy Enstitüsü Eski Müdürü, Hasanoğlan Köy Enstitüsü Lurulma Çalışmaları

Mustafa Çıkar, Hasan Ali Yücel ve Türk Kültür Refomu, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara 1998.

Nedim Menekşe, Kapatılışlarının 50. Yılında Köy Enstitüleri Gerçeği, 2005.

Ömer Lütfü Barkan, (1946): Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu ve Türkiye’de Araziye Temellük ve Tasarruf İşlerinin Beklediği Reform, İstanbul.

Şevket Gedikoğlu, Evreleri, Getirdikleri ve Yankılarıyla Köy Enstitüleri, Ankara 1971.

Şevket Süreyya Aydemir, İkinci Adam, C. II Remzi Kitabevi, İstanbul 2009.

www.mevzuat.adalet.gov.tr/html/15131.html


[1] Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri C.I: TBM Meclisinde ve CHP Kurultaylarında (1919-1938); Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Yayınları, İstanbul 1945, s. 342.

[2] Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri C.I: TBM Meclisinde ve CHP Kurultaylarında (1919-1938); Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Yayınları, İstanbul 1945, s. 347-348.

[3] Ömer Lütfü Barkan, (1946): Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu ve Türkiye’de Araziye Temellük ve Tasarruf İşlerinin Beklediği Reform, İstanbul, s.11.

[4] Köyden kente göç ve yol açtığı sorunları düşününüz. Toprak Reformu Yasasının uygulanamaması, köylerde geçim olanağı bulamayan, topraksız, ırgatlıkla geçinemeyen köylüler büyük kentlere göçmeye ve gecekondular yapmaya başlayacaklardı. İstanbul’da ilk zamanlarda bilhassa Ayvansaray, Çarşamba, Langa ve Mecidiyeköy semtlerinde yoğun olarak gecekondulaşma görülmüştü. Günümüzdeki boyutlar herkesin malumudur.

[5] Madde 16: Sahibi tarafından işletilmeyen orta arazinin 2.000 dönümden fazlası kamulaştırılabilir.

[6] Kanun maddeleri www.mevzuat.adalet.gov.tr/html/15131.html adresinden alınmıştır.

[7] Demokrat Partinin Kurucuları: Celal Bayar, Adnan Menderes, Refik Koraltan, Emin Sazak, Celal Ramazanoğlu, Fevzi Lütfi Karaosmanoğlu BÜYÜK TOPRAK AĞALARI İDİLER.

[8] İsmail Arar, (1968): Hükümet Programları 1920–1965, Burçak Yayınları, İstanbul, s. 193.

[9] Ağaların tüm çabalarına rağmen Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu TBMM’de kabul edilince 11 Haziran 1945 tarihinde mecliste bir genel kurul toplandı ve bir karar alındı. 1470 numaralı bu karar kanun ile yapılan eylem arasındaki uçurumu göstermekteydi:

“Toprak Kanununun kabulü münasebetiyle aşağıda yazılı üç madde Meclisçe onanmıştır:

   1. Büyük Millet Meclisi, çiftçiyi toprağa kavuşturma davasının ilk sahibi Atatürk’ün yüce adını saygı ile anar.

   2. Büyük Millet Meclisi, Anayasada çiftçiyi toprak sahibi kılmak için yapılan değişiklikten başlayarak bu devrim hareketini şu tarihi ana kadar azimle takip eden Yüce Şef İnönü’ye en derin saygılarını sunar.

   3. Büyük Millet Meclisi, çiftçiyi toprağa kavuşturma tasarısını meclise getirerek büyük davanın kanunlaşmasındaki tarihi hizmetinden dolayı Sayın Saraçoğlu Hükümetini kutlar, ona sevgi duyguları içinde başarılar diler.”

[10] Yasaya karşı ilk söz alanlardan CHP Seyhan Milletvekili ve Büyük Toprak Ağası Cavit Oral şöyle konuşmuştu: “Geçici Komisyon üç ay süren çalışmasında 45 toplantı yapmıştır ve bu sayede hükümetin getirmiş olduğu, bağı ve bahçeyi parçalayan, kültür ziraatını 30 dönümlük hadde kadar indiren toptancı bir zihniyetle ziraatımızı şekillendirmek ve memleket realitesine uymayan bir ocak sistemi ihya etmek ve ziraatta hiç doğru olmayan mutaassıp bir müdahalecilik sistemine giden, haddizatında çok nazari olan bir kanun tasarısını oldukça zararsız ve faydalı bir hale koymaya muvaffak olmuştur.”

GEÇMİŞTE YAPILMASINA ENGEL OLUNAN DEVRİMLER IŞIĞINDA GÜNÜMÜZ TÜRKİYESİ YAZI DİZİSİ 2. BÖLÜM: TOPRAK REFORMU” üzerine 5 yorum

  1. Uzun zamandır siteyi takip ediyorum. cidden güzel paylaşımlar yapıyorsunuz. lütfen paylaşımlarınızı bırakmayın. bu paylaşımda fevkalade olmuş. paylaşımlarınızın devamını bekliyorum.

    Saygılar….

    Beğen

  2. Merhaba,

    Bazı arkadaşlarım tarafından toprak reformunun DP tarafından değil, bizzat CHP tarafından engellendiği, 1950-1960 DP döneminde CHP döneminden daha fazla köylüye toprak dağıtıldığı ve toprak reformunun asıl DP tarafından yapıldığı yönünde iddialar var. Buna kaynak olarak da dedesinin Kayseri’deki 5000 dönem arazisinin 3000 döneminin Menderes döneminde alınıp çiftçiye dağıtıldığını göstermektedir.

    1945-1950 CHP döneminde köylüye dağıtılan toplam hazine ve özel arazi miktarları ile 1950-1960 seneleri arası çiftçiye dağıtılan arazi miktarlarını bulabileceğim bir kaynak var mıdır?

    İlginize teşekkür ederim

    Neslihan

    Beğen

    1. Merhaba Neslihan Hanım,

      Toprak Reformu, Atatürk döneminde hazırlığı yapılmış, ancak Gazi’nin ömrü yetmeyince onun hazırlığını yaptığı Köy enstitüsü-toprak reformu projeleri İnönü tarafından uygulamaya konmuştur. Bu uygulama ile büyük toprak ağalarının toplumsal ve siyasal etkinlikleri ortadan kaldırılmak, bulundukları bölgede iktidar olan bu kişilerin merkez üzerindeki baskısı ve gelişme önünde oluşturdukları engeller yok edilmek isteniyordu. Feodal yapılar yıkılmalıydı.

      Bizzat CHP içindeki büyük toprak ağaları bu reforma karşı çıkmışlar, ancak meclisten geçmesini engelleyememişlerdir. Zaten Adnan Menderes- Emin Sazak gibi büyük toprak ağalarının partisi DP’nin ortaya çıkışının temelinde de bu hadise yatmaktadır. İnönü’nün, tıpkı Köy Enstitüleri olayında olduğu gibi, adımlarını cesaretle sürdüremeyip ufak hesaplar için geri adım atması da etkili olan bir başka nedendir.

      (Tabi İnönü birçok konuda Atatürk’ün hedeflerinin tam tersini yapmış ve onun döneminde CHP, Atatürk’ün partisi olma vasfını yitirmiştir. Özellikle Prof. Çetin Yetkin’in Karşı Devrim adlı eserini, KÖY ENSTİTÜLERİ ve ABD İLE İMZALANAN SÖMÜRGE ANTLAŞMALARI makalelerimi okuyunuz.)

      Bahsettiğiniz söz konusu iddialar, Türkiye yönetimine hakim olan feodal düzenin gerçek tarihi değiştirme çabasından başka bir amaca hizmet etmiyor gibi göründü bana. Kayseri’deki 5000 dönüm arazinin 3000 dönümünün Menderes döneminde alınıp çiftçiye dağıtılması durumunun özünde de toprak reformunun DP tarfından bir anda değil parça parça etkisiz kılınması yatmaktadır. Zaten yazımda da bu parça parça etkisiz kılma hadisesini etraflıca anlatmış bulunmaktayım. Son tahlilde Toprak Reformu uygulanmış olsa idi sonuçları çok daha etkili olur, büyük toprak ağaları Ceylan Derisi koltuklarında sözde demokrasi oyununu oynamaya devam etme imkanı bulamazlardı.

      Bütün rakkamları teker teker bulamasanız bile, daha ayrıntılı bilgi için makalemde faydalandığım kaynakları okumanızı tavsiye ederim:

      Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri C.I: TBM Meclisinde ve CHP Kurultaylarında (1919-1938); Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Yayınları, İstanbul 1945,
      Çetin Yetkin, Karşıdevrim 1945-1950, Otopsi Yayınları, İstanbul 2002.,
      Hüseyin Gündür Öklem, Olayazdı Köy Enstitüleri Yaşasaydı Bugün Türkiye Nasıl Olurdu, Yeniden Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Yayınları, Antalya 2009.
      Metin Aydoğan, (2006): Küreselleşme ve Siyasi Partiler, Umay Yayınları, İstanbul.,
      Metin Aydoğan, (2008): Türkiye Üzerine Notlar 1923-2005, Umay Yayınları, İstanbul.,
      M. Lütfi Engin, Hasanoğlan Köy Enstitüsü Eski Müdürü, Hasanoğlan Köy Enstitüsü Kurulma Çalışmaları ,
      Mustafa Çıkar, “Hasan Ali Yücel ve Türk Kültür Reformu”, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara 1998.,
      Nedim Menekşe, Kapatılışlarının 50. Yılında Köy Enstitüleri Gerçeği, 2005.,
      Ömer Lütfü Barkan, (1946): Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu ve Türkiye’de Araziye Temellük ve Tasarruf İşlerinin Beklediği Reform, İstanbul.,
      Şevket Gedikoğlu, Evreleri, Getirdikleri ve Yankılarıyla Köy Enstitüleri, Ankara 1971.,
      Şevket Süreyya Aydemir, İkinci Adam, C. II Remzi Kitabevi, İstanbul 2009.

      Beğen

  3. Benim dedelerim 1860 senesinde istanbula gel işler nasıl bir hayAt yasadıları nı siz anlayın kaç tane savaş görduklerini anlayın. Sanal alemde uzatmaya luzumu yok sanırım. Biz lazız kazanmaya cağımız hiç bir savaşa girmemişiz. Dedelerim alemdağ reşadiye ve ömerli mıntıkLArını hep almışlar parayla yani altınlA fakat ismet denilen kişi bizim tapularımızı iptal etmiş neden ve niye artı 1945 tapu kayıtlarında tapularımız vAr bunların akibeti ne olcak osma lı tapuları ne olcak. Varsa bu tapulRın hukmu yardımcı olur usunuz yasa hangi yasa ve kazostral durum haritasını.b Ulamıyorum 1945

    Beğen

Yorum bırakın